Sedefçilik

Meslek Kodu:

162903

Kapalıçarşı’da

54

sedefçi var.

SEDEF

Sedef kakma, ayrıca sedefçilik ya da sedef işleme olarak bilinen teknikte sedef, ahşap üzerine açılan çukur veya oymalara yerleştirilir ve tahtaya temas eden yüzeyden düşmelerini önleyecek yapıştırıcılar sürülür ya da sedeflerin etrafı madeni tellerle çevrilir. Sedef kakmacılık işine sedefkâri, sedef kakma yapan ustaya sedefkâr denilmektedir. Bağa, fildişi, kemik, çeşitli filetolar ve altın, gümüş gibi kıymetli madenler de sedefkârlıkta kullanılan malzemelerdir.

İlk çağın en eski uygarlıklarında görülmekle birlikte, sedefin eşyada süs ögesi olarak uygulanışı çok sonradır. Her ne kadar bazı kaynaklar Sümer sanatında sedefin traş edilerek ahşaba uygulandığını, Uzak Doğu ve Güney Asya’da Hint Sanatında sedef süslemelere rastlansa da, sedefin en yaygın ve en gelişmiş şekliyle Türk-Osmanlı Sanatında görüldüğü bilinmektedir.

Anadolu’da ahşabı oyarak görkemli eserler meydana getiren Selçuklular, bu tarz bezemeciliği günümüze ulaştırmıştır. Sedefin işçiliğinin en yaygın ve en gelişmiş şekli Türk-Osmanlı Sanatı’nda görülür. 17. ve 18. yüzyıllarda zirveye ulaşan Osmanlı sedef işçiliği, kapı, pencere, dolap kanatları, kürsü, çekmece, Kur’an muhafazası, rahle, masa, koltuk, kanepe, sehpa gibi mobilyalar, silah kabzası, nalın, körük, tütün tabakası, kahve takımı vb. gibi çok çeşitli gündelik objede kullanılmıştır. Sedef kakmacılıkta geometrik desenler, çiçek, yaprak gibi doğadan alınmış naturel desenler ile rumî, barok ve arabesk motifler ağırlık kazanmıştır.

Osmanlıda sedef işlemeciliğinin ilk örneklerini 15. yüzyıl sonlarına doğru görmek mümkündür. Edirne’de tek kubbeli Beyazıt Caminin kapı kanatlarında görülen sedef işçiliğinin XVI. yüzyılda olgunluk devresine girdiği bilinmektedir. Bu dönemde sedefçilik kapı, pencere, dolap kanatları, kürsü, çekmece, Kur’ an muhafazası, rahle, masa, koltuk, kanepe, sehpa gibi mobilyalar, silah kabzası, nalın, körük, tütün tabakası, kahve takımı vb. gibi ahşap eşyada görülmüştür.

Sedef kakma Osmanlı doneminde özellikle 1700-1900’lü yillarda popüler bir süsleme sanatı olarak ilgi görmüştür. Bu sanat saray süslemeleri, camii mimberleri ile birlikte tüfek, piştol, kılıç ve kama gibi silahların da süslemelerinde sıkça kullanılmıştır.

Topkapı Sarayı Müzesi’nde birçok sedefli eşya görülmektedir.

Edirne’deki 2. Beyazıt Cami kapı kanatları, bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet’in som sedeften yapılan tabutu, III. Murad’ın Ayasofya’daki türbesinin kapı kanatları, Sultan Ahmet Camii’nin pencere ve cümle kapılarının kanatları, Balıkesir’deki Zağanospaşa Camii’nin kapı kanatları, mimari yapılarda kullanılan sedef işçiliğinin en görkemli örneklerini oluşturmaktadır.

Sadece Osmanlıda değil, diğer bütün medeniyetlerde sedef vardır. Sedefin denizden gelmesi, saf ve duru bir görüntüye sahip olması onu cazip kılmaktadır. Dolayısıyla sedef hem diğer sanatlarda süsleme unsuru olarak hem de başlı başına bir malzeme olarak kullanılmıştır. Ahşabın yanında, altınla beraber, zümrüt, yakut, lal taşı gibi değerli taşlarla beraber hatta gümüşle beraber yan yana her yerde çok değişik şekillerde işlenebilir.

Osmanlı ülkesinde bu sanat öylesine rağbet görmüş ve gelişmiştir ki; Kur’an mahfazalarından sultan kayıklarının köşklerine; yeniçeri yatağan kabzasından hattatın hokka takımına; Çelebi’nin kavukluğundan, Hanımefendi’nin nalınına kadar hemen her yerde sedef kullanılmıştır. 15. yüzyılda Topkapı Sarayı dâhilinde bir sedef atölyesi kurulduğu ve burada sedefçilik öğretildiği kaydedilir.
Sedefçilik, ilk çağın en eski uygarlıklarında görülmekle birlikte, sedefin eşyada süs ögesi olarak uygulanışı çok sonradır. Her ne kadar bazı kaynaklar Sümer Sanatında sedefin traş edilerek ahşaba uygulandığını, Uzak Doğu ve Güney Asya’da Hint Sanatında sedef süslemelere rastlandığını bildirirlerse de, sedefin en yaygın ve en gelişmiş şekliyle Türk-Osmanlı Sanatında görüldüğü bilinir. ilk örneklerine 15. Yüzyıl sonlarında rastlanmış, Edirne’deki tek kubbeli Beyazıt II. Camiinin kapı kanatlarında görülen sedef işçiliğinin 16. Yüzyılda olgunluk devresine girdiği, kapı, pencere, dolap kanatları , kürsü, çekmece, Kur’an muhafazası, rahle, masa, koltuk, kanepe, sehpa gibi mobilyalar, silah kabzası, nalın, körük, tütün tabakası, kahve takımı vb. gibi tüm ahşap eşyada görülmüştür. Osmanlı imparatorluğu döneminde geniş kullanım alanına sahip olan Sedef işçiliğinin, Enderunlu ustalarca yapılmış örneklerini günümüzde tarihi müzelerde görmek mümkün olup ,hayranlıkla izlenecek bu eserlerde Sedefkârlık Sanatının incelikleri insanı asırlar arasında haz ile gezintiye götürür.

Vasıf Usta:Cumhuriyet Döneminin ilk yıllarında yüzen bir sergi haline getirilen Karadeniz gemisi ile çıktığı Avrupa gezisi sırasında, bu vapurun bir kamarası, Atatürk tarafından kendisine, atölye olarak tahsis edilmiş ve bu yolculuk sırasında yaptığı çalışmalarda, çekmeceler, levhalar, çeşitli müzik aletleri yapmıştır. Vapurun geziye çıkmadan önce Atatürk tarafından da ziyaret edilmesi Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında sedef sanatı için önemlidir ve ilginçtir. 1912 yılında Sedefkâr Vasıf Hoca, Beşiktaş’ta işlettiği sedef atölyesinde bu sanatı bir süre devam ettirmiş, hatta onun öncülüğü ile 1936 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde bir sedefçilik bölümü açmıştır. Yaşamının son yıllarında Güzel Sanatlar Akademisinde görev yapmış, o dönemde yaptığı sedefli kapı yüzyılın son sedefçilik örneği olarak Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesine konmuştur.

Sedef kakmacılığı günümüzün değişen zevkleri ve tercihleri, seri üretim anlayışının yaygınlığı ve ihtiyaçların hızlı ve ekonomik giderilmesi gibi çok çeşitli nedenlerle ne yazık ki gerilemeye yüz tutan geleneksel sanatlarımız arasındadır. El sanatları içinde özel bir yeri olan sedef kakmacılık ülkemizin ancak birkaç yöresinde yapılmakta ve bu sanatla geçimini sağlayanlar bulunmaktadır. Sedef kakmacılık Kahramanmaraş ve Adıyaman illerimizde az da olsa yapılmasına rağmen Gaziantep en önemli merkez konumundadır. Üretilen ürünler günlük kullanım eşyası olarak ya da turistik amaçla satılmaktadır. Modern çağın eşyaya da yansıyan olanca yüzeyselliğine karşın, ustalar baba mesleği olan sedef kakmacılığı sürdürmeye çalışıyor. Bunun için de çağdaş motifler ve yeni tasarım ürünlerle hem mesleği yaşatıyor, hem de sedef gibi ışıldayan bu kültürel zenginliği gelecek kuşaklara taşıyorlar.

Bugün dış turizmde de geniş pazar bulmuş Sedef işçiliği, Türk Kültürünün Osmanlılara dayanan tarihi kökenini hafızalarda diri tutmayı başarmış zarif ve duygusal bir el sanatımızdır. Sedefçilik bir yandan klasik ve antik yöntemlerine kavuşurken bir yandan da modern hayatın araç ve gereçlerine de uyarlanan çağdaş bir el sanatı haline gelmiştir. Üretilen ürünler günlük kullanım eşyası olarak ve turistlik amaçla satılmaktadır. Kapalıçarşı vitrinlerinde boy gösteren çok sayıda sedef kakma ürünü çarşı misafirleri tarafından ilgi görmektedir.
Günümüzde sedef ustalarının zarif el ürünlerinin iç ve dış piyasalarda değer görmeye ve para kazandırmaya başlaması sedef sanatının canlanmasına sebep olmuştur. Üniversitelerin ve meslek okullarının da bu mesleğe eğilmesi ile sedefçilik yeniden önem kazanmıştır. Sedef sanatı ustalar tarafından tavla ve satranç takımları, çeyiz sandıkları, sandalyeler, fiskos sehpalar, hançer ve silah kabzaları, konsol, telefonluk, kümbetler, çerçeveler, sedefli kutular, bastonlar, rahle ve el aynaları yapılmaktadır.